10 Ağustos 2012 Cuma

kar yolları kapatınca


-eve ne zaman döneceğiz?
-sular çekilince

hepsi yalan.
sular çekilebilir, yaz geçer.
sonra kar yolları kapatır, dağlar ve yollar sır olurlar kış olduğunda bu adada.
ben bir çocuk gibi beklerim hiç gelmeyecek gemilerini senin.
sonra yaz olur, sonra sonbahar ama hiç baharın ilkini göremeyiz biz bu dört başı mamur yalnızlığımızda.
ağaçlardan bahsedersin, bir de kimsesizliğinin kıymetinden, beni kimsesiz bırakırsın yüzme bilmediğimi bilerek.

babasız büyümüşsün, adını bile başkası koymuş, yaşını soranlara küs, beni duyan var mı diye bağırmışsın geceler boyu. duyan olduysa da ses etmemişler. unutulmuşsun bu adada.


-eve ne zaman döneceğiz?
-sular durulunca

yalan.
sular durulabilir, fırtına diner.
sonra gemiler koyu kapatır, zincirlerle hapsederler bu sefer bizi birbirimize, kayalıklar ve akarsular sus pus olurlar, sen sus olursun, ben susmam.

mevsimleri unuturuz, geldiğimiz şehirleri, insanları, gölgeleri, arkadaşları ve sevgilileri unuturuz da bir tek akşamları unutamayız bir de erguvanları.

kuş bilirdim onları derim, sinirlenirsin.

tembelliğimden başlarsın, sarhoşluğumdan geçerken uyuyakalırsın kumların üzerinde.
üzerini bir kıskançlıkla örterim, yazdıklarına düşman, ateşe yakın okurum gizlice, şeytanlarım tutar elimden, ellerimdekilerinden, atamam ateşe seni, tekrar yazarsın da bir gece daha ölmek şansım olabilir sayende diye. sırtın dönük selamlarken ağaçları uykunun tedirginliğinde, ben ateşi söndürürüm karanlıktan korktuğumu unutarak.

Uzun, bildiğim hiç bir şekile benzemeyen bir sahile kayalıkların olduğu tepeden bakıyorum. Sanki benden başka nefes alan kimse yokmuş gibi içim ürperiyor. Bir de ağaçlar, onlar bile bırakmış sanki hayatı. Burada yaşamak uzun bir ölme biçimidir diye düşünüyorum.

Eve ne zaman döneceğiz diye sorduğumda sular çekilince diyeli bugün neredeyse iki ay oluyor. Zaman böyle bir genişlikte geçip gitti işte.

Uyusam, kimse anlamaz öldüğümü. Şimdi bir köy evinin ahşap merdiveni zaman. Kimsesiz, gıcırtılarıyla büyüttüğü çocukların çocukları olmuş. Yazdan yaza hatırlanıyor kalabalıkları.

Ne oldu bize? Biz sonsuzluğa yerleşeli ne kadar oldu? Bu adaya, bu sahile, bu sessizliğe ne oldu?

Günlüklerden konuştuğun bir geceyi hatırlıyorum, ‘ içinde özelin var diye, gündelik olmaktan kurtaramazsın bir günceyi ‘ demiştin. Şimdi eskisi kadar ciddiye almadığıma şaşırıyorum seni. Ya da eskisi kadar umursamadığıma söylediklerini. Hepsi birmiş gibi geliyor sonunda.

Yapmacık, uyumsuz, dikkatle incelediğimde rahatsız eden bir tarafı var bu sahilin. Anlatması zor, yalnızca ikimizin bildiği, hiç bir nota, hiç bir mektuba, hiç bir huysuzluğa konu olmayan, olmayacak, asla saklandığı yerden çıkmayacak bir yüzsüzlüğü hissediyorum, hissetmek göstermeye yetmiyor. Belki yeterince istemiyorum. Dedim ya; sen de bir parçasısın bu sahilin, hepsi birmiş gibi geliyor sonunda.


Yazacak ne çok şey var, sanki bütün şehir eskimiş, sanki bir daha kimse kimseyi sevmeyecekmiş gibi ağır dünya.

Kendimi kaybediyorum. Kendimi şehirlerde, odalarda, parklarda, barların en arkalarında kaybediyorum, akşam olduğunda gözlerim kanlanıyor. Özlediğim bir şeyler var, belki de birileri, aylardan Temmuz, aylardan Ağustos, bu caddenin, bu mevsimin adını bilmiyorum...

Ne tuhaf; zaman ile anılar aynı bedende yaşayamıyor, birisi geçtikçe diğeri dönüşüyor.