13 Ocak 2012 Cuma

(a)

bazen artık çok geç olduğunu bilmek içimi rahatlatıyor. bu koltukta hiçbir şey yap(a)madan oturmak, senden ve gel(mey)ecek zamandan bahsetmek kolaylaşıyor.

12 Ocak 2012 Perşembe

benim dedem yalnızlıktan öldü, yemin ederim! benim suçum yok

11 Ocak 2012 Çarşamba

özne(n)

yüksek bir tepedeyim
kış, soğuk ya da bir Küba gecesi…
buradan bakınca her yer, her taraf aynı görünüyor.
düşünceler, renkler, kokular ve hisler birbiri ardına değişerek yeni bir haritaya yerleşiyor.
uzun bir düzlüktür yaşamak,
düşündüğünden daha uzun,
inişleri ve çıkışları varsa da; toplamı dümdüz bir can sıkıntısıdır çoğumuz için.
gibi oluyor
bu yüzden genellikle
mevsimlerden, yollardan, kedilerden ve sıkıntılardan bahsediyoruz,
ben senden konuşuyorum,
öznen senden de gizli kalıyor masalarda
bir günü başka bir güne iliklerken zaman,
biz kendi ilmeklerimizi boğazlarımızda düğümlyoruz.

düşündüm;
yarı insan, yarı tanrı bir sıradanlığa büründüm,
ovalar dümdüz,
tarih, bir öğrencinin yarı yıl karnesi gibi kırışık
bütün yorgunlara şerbet
şehrimize yeni hayat klavuzu gibi
adı ile birleşik bir günü sana düşürdüm

ağladım;
tam sekiz tek sigara
en az beş fincan da kahve bitirdim
yazmadığıma içlendiğin şiirleri bekledim
şili' ye gittim
yün yorganı elyaf olanla değiştirdim
sinema izleyeyim dedim
gece matinesine gittim
kuş bakışı haritalar çizdim
sinemada kanyak içtim,
sana telefon ettim
bestekar' da tövbe ettim
kardeşimden aldığım borcu ödemedim
yolda kime denk gelsem görmezden geldim
sahafa gittim
yazdıklarımı verdim
üstüne para verdim
kimse yazmak istemedi beni
herkese seni söyledim
içtim, sana telefon ettim
tövbe ettim

gömlek ütüledim
yemin ettim
çizgi film izledim
bir ara, koltukta uyuyakaldım ki o an;
sana bir kere daha büyük haksızlık ettim

ağladım;
tam sekiz tek sigara
en az da beş fincan kahve bitirdim
yazmadığıma içlendiğin şiirleri bekledim

sevgilim, eminim...
ben seni yanlış sevdim.


msd/10ocakikibinoniki

gönder(me)

yazdım,
dedim ki;
sevgilim, ben seni eksik sevmişim. huzurlu bütün uykularım için özür dilerim.
uyudum,
gördüm ki;
kuşlar ve fantastik kurgular, ejderhalar ve geçmiş telaşları, kılıç kalkan, mezar kazıcıları, yeni istanbullunun kedi uykuları ve bir aşkın iade fişi, beni kim ne yapsın bugünden sonra...
tutulmalar artık nefesini zorlamayan alışkanlık(mış),
sevgilim,
ben
seni
yanlış
sevmişim...


ankara/ocak2012

başka bir evren, ışıklı gece ve en fenası; arkadaşlar iyidir

üç.


bir şey söyle
anlamaya başlayalım
oyun oynayalım
şiddet
depresyon, ağır mevsim şartları
çamur yollar ve tiksindiğin bütün otogar sabahları için bir şarkı daha çalalım
sonra kahvaltı yaparız
camdan bakıp kazak beğeniriz
markete gidip domates seçeriz, Zarife yokluğumuzu umursamaz
şehir soğuğa aldırmaz
biz bu kadar sessiz olmayız…
çamaşır aralarına koyduğun sabunları bir bir çıkarıp kullanmaya başladım
fakirlik bir bakıma; dünyanın tersten okunmasıdır
kitaplarımızı yakalım, defterlerimizi saklayalım,
sigarayı bırakalım mesela
ya da
bir şey söyle…
olay büyümeden dağılalım

ocak2012/ankara

10 Ocak 2012 Salı

başka bir evren, ışıklı gece ve en fenası; arkadaşlar iyidir

iki.

şehir

uzun cam arkası beklemek yolu
yol gerçekten bir yere gitmiyor mu?

iki ayrı akıl
ikisinin de yitirmesi kokuları
zaman bir ölçü değil ki her zaman
yolcu olan bunu bilmiyor mu?

yaz başları necati...
ne çok derdimiz var isimlerimizin önüne karaladığımız
yine de uyandırma sen şehri
kim bilir kiminle sabahladı...
m.s.d

başka bir evren, ışıklı gece ve en fenası; arkadaşlar iyidir

bir.
sessiz...
o kadar sessiz ki, gizlice karıştırılmış bir çekmece, utanmadan okunmuş bir aşk mektubu gibiyim, ya da sadece sakladığın bir sinema bileti, unutulmayacak, sadece sana özel bir günün notu, güneyde bir sabahın yaz ferahlığı gibi... kar da pek yakışmış ya şehre. öyle sessiz işte.
evine hırsız girenler aslında çalınanlardan değil, özelinin karıştırılmasından, genellenilmiş, tecavüze uğramış olmaktan üzgündürler, üzgündürler de neye üzüldüklerini bilemezler...
seymenlere gidelim
kahveli kanyak içelim
ya da bu şehirden gidelim
bir daha hiç kahve-kanyak içmesek de olur

9 Ocak 2012 Pazartesi

.

en çok böyle zamanlarda
bir grilik basıyor dünyayı
çocuklar ağlaşıyorlar
kalabalık terminal kokusu
yazı tutturamamış sözcükler uçuşuyor defterlerde
Arayarak bulamayacağım bir yabancı
yolda görsem tanımayacağım dostlarla yer değiştiriyor
şehirde

köşe bucak saklanıyoruz
kediler kendi dillerini unuturken
çöp kamyonları en çok benim sokağımı ıskalıyor
şiirler hiçbir şeyi anlatıyor
midem bulanıyor
şarkılar
senden bahsetmiyor


böyle zamanlarda

selçuk/ocakikibinoniki